Denizli’de Tekstil Sektöründe İşçi Sağlığı ve Güvenliği
Babadağ ve Buldan’da el dokuma tezgahlarıyla başlayan tekstil sektörü, Sovyetler Birliği’nin dağılıp Sovyet yapımı dokuma makinelerinin bir şekilde Denizli’ye ulaşmasıyla makineleşmeye geçti.
Bugün yılda 1,6 milyar doları aşan tekstil ve konfeksiyon ürünü ihracatı yapılan sektörde, 45 bini kayıtlı, mülteci işçi göçleriyle birlikte 10 binden fazla kayıt dışı işçi çalışıyor. İplik, dokuma, örme, boyahane, konfeksiyon olarak sektör içindeki çeşitliliğin tamamı Denizli’de yapılabilmektedir. Üretilen ürün yelpazesi de hayli geniş. Ev tekstilinden, havlu bornoza, dış giyimden ağır sanayide kullanılan teknik kumaşlara kadar pek çok tekstil ürünü Denizli’deki işçilerin ellerinden dünyaya açılıyor.
Şehrin %30’luk istihdamını, ihracatın ise %50’sini karşılayan sektörde işçi sağlığı ve iş güvenliği çalışmaları nasıl ilerliyor?
Emek yoğun üretim olan tekstilde çalışmalar genellikle vardiyalı olarak yapılıyor. İplik, dokuma boyahane işletmeleri vardiyalı olarak çalışırken konfeksiyon işletmeleri genellikle gündüz çalışıyor. İSİG meclisinin istatistiklerine bakıldığında tekstil sektöründe son 5 yılda en az 9 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
Tekstilde istihdamın yüzde 50’sini kadınlar oluşturuyor. Vardiyalı çalışma kadınların yaşamını doğrudan etkileyen ve birtakım sorunlar yaşamalarına neden olan bir sistem. Kadın tekstil işçilerinin, “Gece eve dönüşlerde, servisten inince taciz edilme korkusu, sabaha karşı 4’te eve girip yemek hazırlama telaşı, sabah kalkıp çocuğu okula bırakma” gibi pek çok şikayeti var. Vardiyalı çalışan evli çiftlerin, çocuklarını evde yalnız bırakmamak için farklı vardiyalarda çalışmak istediğine de pek çok kez şahit olmak mümkün.
Vardiyalı çalışan iplik işletmelerinde işçilerin işin yoğunluğuna göre kullandığı makinaları değiştirmesi en sık kaza yaşanmasının nedenlerindendir. Örneğin cer makinası operatörü hiç bilmediği aktarma makinasını kullanmayı bilmeden kullanmaya çalışmasıyla kaza yaşayabiliyor. Dokuma makinalarında en sık parmak sıkışması yaşanıyor. Aslında dokuma makinalarında hareket algılayınca durduran sensörler mevcut. Ancak makine durduğunda dokunan kumaşta iz bıraktığından genellikle patron talimatıyla bu sensörler işlevsiz hale getiriliyor.
Vardiyasız gündüz çalışma yapılan konfeksiyon fabrikalarında ise patronların “Az elemanla çok iş” anlayışı, tekstilde çoğu zaman fazla mesaiye kapı açıyor. Genellikle sabah 8’de başlayan mesai akşam 10’a kadar sürüyor. Yemek molaları on dakikaya kadar düşebiliyor. Yükleme tamamlanmadan tuvalete, hatta eve gidilmiyor. Ertesi gün ise sabah tekrar işbaşı yapılıyor. Konfeksiyon işletmelerinde kayıt dışı çalışma daha çok görülebilir. Ürünler evlere dikim, kesim, paket için gönderilebildiği gibi fabrika sınırları içinde de parça başı üretim yapılabiliyor. Buralarda geçirilen kazalar iş kazası olmuyor. Fason işi genellikle şehirdeki Kürt işçiler yaparken, şehirde mülteci sayısının artmasıyla yeni bir fason pazarı kuruldu. Böylece dayıbaşıları, mültecilerin yaşadığı semtlerde kapı kapı dolaşıp kayıt dışı işçi arayışlarına başladı. Böylelikle çocuk işçilik yaşının da 12-13 yaş bandına kadar inmiş olduğu görülüyor. Aynı masada Suriyeli, Kürt, Türk, İranlı; Afgan gibi farklı uyruklu işçileri görmek mümkün. Dünyaca ünlü tekstil şirketleri üretici denetimleri yapsa da planlı yapılan bu denetimler öncesinde kayıt dışı işçiler fabrikadan gönderiliyor ve kağıt üzerinde her şeyin dört dörtlük olduğu rapor ediliyor.
Son yıllarda kâr oranları bakımından boyahaneler ön planda. Birçok firma diğer işletmelerini kapatıp boyahane üzerinde yoğunlaşıyor. Boyahaneler çalışma koşulları açısından tekstilde en zor departman denilebilir. Hem patronların teknolojik yatırımlara karlarından pay ayırmayışı, hem alışılmış kara düzen yönetim anlayışı, koşulları daha da zor hale getiriyor. Mesela yaz aylarında boyahanelerdeki ortalama sıcaklık 45 derecenin üzerine çıkıyor. İçeride sürekli kimyasal kokusu, açıkta bulunan kimyasal kazanlar, ıslak zemin, nem, topraklamasız elektrik tesisatı oldukça zorlu çalışma koşullarından bazıları.
Türkiye’de pamuk üretiminin azalması, yerli pamuğun üretim maliyetlerinden dolayı pahalı olması tekstilde hammadde ihtiyacının yurt dışından karşılanması anlamına geliyor. Ekonomik ve siyasal gelişmelerle sürekli değişen döviz kurları hammaddede maliyetlerini artırıyor. Bu da doğrudan işçilerin ücretlerini etkiliyor. 2018 yılının sonu ve bu yılın başında konkordato ilan eden tekstil firmalarının sayısının artması, işten atmaları ve güvencesiz çalışmayı da beraberinde getiriyor. İSG önlemleri patrona artı maliyet olarak görüldüğünden İSG çalışmaları genellikle erteleniyor. İşçilerde her geçen gün daha güvensiz koşullarda çalışmak zorunda kalıyor.
Tekstil sektöründe pek çok tehlike ve riskten bahsedilebilir. Ancak maddi olarak hem işvereni hem işçiyi etkileyecek en büyük risklerden biri yangın. Geçtiğimiz haftalarda Denizli’nin önemli firmalarından biri küle döndü. Nedenini önümüzdeki günlerde ayrıntılı öğreniriz. Bina ve elektrik tesisatının eski olması, yangın sisteminin bakımsız olması gibi pek çok neden olabilir.
Sektörde işçi örgütsüz, patron örgütlü
Denizlili patronlar her ne kadar rekabet içerisinde olsa da sendika konusundaki dayanışmaları rekabetin önüne geçiyor. Şehrin istihdamının yarısını karşılayan tekstilde bir tane sendikalı iş yeri bulmak mümkün değil. Dünya devi firmalar konu sendika olunca yüzlerce işçisini kapının önüne koydu. Yine ünlü tekstil firmalarından biri işçilerin evlerine “Sendika üyesi teröristle birdir” diye mektup gönderdi.
Sendikasız işyerleri, işçi sağlığı ve güvenliği faaliyetlerinin eksik ve kısır kalmasının nedenidir. İSG çalışmaları devlet, işveren ve işçi tarafından ortaklaşa yürütülmesi gerekmektedir. Örgütsüz iş yerinde işçilerin bu çalışmalara aktif katılması mümkün değildir. Gördükleri noksanlıkları çoğu işçi işten atılma korkusuyla dile getirememekte, çalışmaktan kaçınma hakkını kullanamamaktadır. Hal böyle olunca tekstilde işçi sağlığı ve iş güvenliği kağıt üzerinde ali cengiz oyunları yapmanın ötesine gitmemektedir.